Tokat tarihiyle ilgili bir çok önemli esere imza atmış, Tokat’ta ilk özel pansiyonun açılmasında, Tokat'taki ilk lisenin açılmasında, Tokat Halkevi’nin açılışında, Tokat İl Yıllıklarının hazırlanmasında ve Tokat müzesinin ilk kuruluşunda etkin rol almış bir şahsiyeti eskilere hatırlatmak, yenilere tanıtmak için hazırladığımız haberimizin 4.'ncü ve son bölümde Halis Turgut CİNLİOĞLU'nun ve kendisini yakinen tanıyan isimlerden CİNLİOĞLU'nu dair hatıratları sizlerin istifadenize sunuyoruz.
Halis Turgut CİNLİOĞLU'nun Anıları
Tokat Orta Mektebi’nde görev yaptığı ilk yıllardır. Nöbetçi olduğu gün okulun saatine bakarak vakit tamam olmuştur diyerek müstahdemden zili çalmasını ister. Zil çalıp okulda kimse kalmayınca müstahdemi karşısında görür. Okul Müdürü makamına çağırmıştır.
Buyurun Müdür Bey bile demeden kızgın bir ifadeyle karşılaşır.
-Ne yaptın be, vaktinden evvel zili çaldırıyorsun
İlk anda şaşırır. Devamı Halis Turgut CİNLİOĞLU şöyle aktarıyor; "Düşündüm.Zira ben saate bakmış,zili vaktinde çaldırmıştım.
-Okulun saatine bakarak zili çaldırdım. dedim.
Bu kez sırıttı-Saati parmağınla çevirmediğin ne malum demesin mi, karşılık vermeye hazırlanmıştım ki, müdür beyin arkasında duran yardımcısı ve benim hocam Tayfur Beyin parmağını dudaklarına götürerek “sus” işareti verdiğini gördüm. Fazla bir şey söylemedim.Yalnız.
-Öyle bir şey yapıp yapmayacağımı hocama sorun dedim.ve hemen dışarı çıktım. O an öğretmenlikten bile ayrılmayı düşündüm."
Halis Turgut CİNLİOĞLU 1927 yılında yaşadığı anısını ise şöyle aktarıyor;
1927 yılıydı.Maaşımızı Özel İdare’den alıyoruz. Fakat Özel İdare’nin gelir kaynakları herhalde yeterli değildi ki her ay maaş alamıyor,bir ay alırsak iki ay kalıyordu. Böylelikle sekiz aylığımız birikti.. Bu birikme bütün öğretmenlerin aynı tutarda olsa neyse.. İşitiyoruz ki,falan öğretmene özellikle maaş verilmiş. Falan öğretmene iki maaş tutarında buğday verilmiş. Arkadaşlar "valiye şikayete gidelim" dediler. Gittik "şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş" diye anlatmadık. Yalnız maaşların hepsi bir oluncaya kadar ileri gitmiş olanlara maaş verilmemesini istedik. Vali de öyle emir verdi.
Gel gör ki, bu emir yerini bulmadı. Gene düzensiz maaş verildiğini, maaş karşılığı buğday verildiğini hem de alanlardan duyuyorduk. Valiye tekrar gittik. Olup biteni anlattık.Vali” sanmıyorum” dedi. Biraz düşündü,hademeyi çağırdı.
-Özel İdare Müdürünü çağır buraya. dedi.
Biraz sonra Özel İdare Müdürü geldi. Bu defa Vali bize döndü.
-Size salahiyet veriyorum.Ödeme emirlerini inceleyiniz. Emrim dışı verilmiş maaş senedi bulursanız getiriniz. dedi.
Vali bizim mahcup düşeceğimizi sanıyordu. Fakat biz maaş alanların kendilerinden dinlediğimiz için bulacağımızdan emindik. Gittik, aradık, dört senet bulduk, Valiye getirdik. Senetler bende idi.İlkin bir bayan öğretmenin senedini verdim. Vali ”bu ne ben sana emretmedim mi?" Dedi.Özel İdare Müdürü, kocasının askerde olduğundan söz etti. İkinci,üçüncüsüne "hastaydı, hademeydi " karşılıklarını verdi. Vali Bey iyiden iyiye kızmıştı. Bir sürü söz saydı. Sıra dördüncü senede gelmişti. Bunu özellikle sona bırakmıştım. Üstüste koyduğu senetlerin altına emir dışı verdiği bir senedi yerleştirmiş, senetlerin iğneli bulunduğu ödeme emrine de “muhtelif maaşlar” yazılmış, aylar yazılmamıştı.Valiye senedi verirken “Sizin itimadınızı kötüye kullanmış,ayları mahsus yazmamışlar ” dedim. Vali senedi inceler incelemez kaldırdı."Bunlara da birer maaş ver" dedi.
Ertesi gün ne zaman vereceğini anlamak için gittiğimde soğuk bir şekilde karşılandım. Oturmak, gözlemek istedim, müsaade etmedi. "Burası resmi daire" dedi. Orada oturan Öğretmen Nadire Hanımı göstererek “Bu nasıl oturuyorsa ben de oturabilirim, hem bu kanepeyi ne diye koymuşsunuz?” karşılığını verdim. Dehşetli kızdı. Valiye şikayet edişimizin manasızlığından, buğday meselesinden uzun uzun söz etti, sonunda:
-Sen daha dünkü çocuksun,böyle şeylere aklın ermez. Dedi ve kapıyı gösterdi. Ben de;
-Dünkü çocuk olsam Devlet bana hizmet vermezdi." Dedim ve dışarı çıktım.
Şahsuvar SAVURAN, (Tokat-1934)
Halis Bey ile 1948 senesinde tanıştım. İlk defa ortaokulda coğrafya dersimize geldi. Halis Bey, yolda yavaş yavaş ama kararlı adımlarla yürüyen bir kişiydi. Piknik tipli, 1.75 boylarında, gözlük kullanır, ayağında genel olarak Ruzvelt marka bot olurdu. Elbisesinin altı başka, üstü başka olur ve genelde kahverengi renk ceket giyerdi. Boynundaki kaşkolunun uçlarını sürekli iliklediği ceketinin düğmelerinin arkasına saklardı.
Öğrencilerin hareketlerini A’dan Z’ye kontrol eder ve hatasını gördüğü öğrenciyi okulda yanına çağırır ve kendisini uyarırdı. Sigara içtiğine son derece pişmandır ve içene de düşmandır. Öğrencileri sigara içerken hep helâda yakalardı. O zamanlar öğrencilere şapka takma mecburiyeti vardı. Şapkasını takmayan öğrencileri sürekli ikaz ederdi. Hafızası çok kuvvetlidir. Aradan yıllar geçtiği halde öğrencileri numaralarıyla ve soyadları ile hatırlar. Tatillerde memleketlerine gidecek olan öğrencileri otobüs terminaline kadar takip eder ve kontrollü olarak gönderir, çocukların araçlarına binip binmediğinden emin olurdu. Her dönem himayesine aldığı ve pansiyonda kalan öğrenciler vardı. Onlara ekonomik olarak, yaşam tarzı olarak, eğitimle ilgili olarak emeğini ve ilgisini esirgemezdi.
Hülasa kendisini eğitime ve öğrencilerine adamıştı. Çok disiplinli idi. Okul ve pansiyonda ihtar ve ikazlarına rağmen disiplinsizliğe devam edenleri kesinlikle pansiyondan da okuldan da ayrılmalarını temin ederdi. Derste son derece ciddi olurdu. Hep sıraların arasında gezer, oturmazdı. Zaten onu otururken görende yoktu. Dersleri öğrencileri öğrencilerin dikkatini çekecek şekilde anlatırdı. Ben onun derslerine hiç çalışmadım ama onun anlattıkları ile dersimi ve sınıfımı geçtim.
Orta okuldaki diğer hocalarımız ise şunlardı: Tarihimize Fikret Tümer (Hırt), Müziğimize Basri Bey, Resim ve Elişi dersine ise Hamdi Bey (Kambur Hamdi) gelir ve Beden Eğitimi hocamız İsmail Beyin (Kara İsmail) motosikletinin resmini yaptırırdı. Matematik hocamız Hüseyin Altuğ, Fransızca hocamız Şerif Demirli (Kör Şerif), Türkçe hocamız Fikret Bey (Kel Fikret) idi. Biyolojiye ise Sevinç Hanım (Fındıkkurdu) gelirdi.
Cavit TAHMİSCİOĞLU
Halis CİNLİOĞLU Tokat Ortaokulu’ndan öğretmenimdi. Aynı zamanda kaldığımız pansiyona da o bakıyordu.Oldukça disiplinli biri idi.Doğrusunu söylemek gerekirse ondan çok çekinirdik.Öğrencileri tek tek takip eder,okuldan kaçanların yerini tespit eder, fotoğraflarını çekerdi. Ertesi günü odasına çağırır,ifadesini alır, belgeleri önüne koyardı.
Onun 1939 yılı Aralık ayında Erzincan‘da meydana gelen Tokat, Niksar, Reşadiye ve Erbaa’da da büyük can ve mal kaybına sebep olan deprem sırasındaki özverisini unutmam. Hepimizi pansiyonun bahçesinde topladıktan sonra bilgilendirdi. Ertesi günü de bizlerin memleketlerine gidebilmesi için elinden gelen yardımı yaptı. Harçlığı olmayanların cebine gerekli olanını koydu.
Yıllar sonra Niksar’a geldi. Misafirim oldu. O zaman şehrin en leziz yemeklerinin piştiği Ethem DİCLE’nin lokantasına gittik. Bir iki derken baktım yirmi iki kişi birikti. Halis Hoca’nın Niksar’a geldiğini duyan talebeleri soluğu lokantada alıyordu.Yemek ve sonrası oldukça güzel bir sohbet oldu.Baktım yemeğin parasını ben vereyim diye herkes kasaya doğru hücum ediyor. Dedim ki: "Hocamın içinizde dayağını yemeyen yok. Şimdi nasıl oldu da yemek parası veriyorsunuz?" diye takıldım.Bu sözlerim onun çok hoşuna gitti. Gülerek sırtımı sıvazlayıp bastı kahkahayı.
Tokat Orta Mektebi’nde görev yaptığı ilk yıllardır. Nöbetçi olduğu gün okulun saatine bakarak vakit tamam olmuştur diyerek müstahdemden zili çalmasını ister. Zil çalıp okulda kimse kalmayınca müstahdemi karşısında görür. Okul Müdürü makamına çağırmıştır.
Buyurun Müdür Bey bile demeden kızgın bir ifadeyle karşılaşır.
-Ne yaptın be, vaktinden evvel zili çaldırıyorsun
İlk anda şaşırır. Devamı Halis Turgut CİNLİOĞLU şöyle aktarıyor; "Düşündüm.Zira ben saate bakmış,zili vaktinde çaldırmıştım.
-Okulun saatine bakarak zili çaldırdım. dedim.
Bu kez sırıttı-Saati parmağınla çevirmediğin ne malum demesin mi, karşılık vermeye hazırlanmıştım ki, müdür beyin arkasında duran yardımcısı ve benim hocam Tayfur Beyin parmağını dudaklarına götürerek “sus” işareti verdiğini gördüm. Fazla bir şey söylemedim.Yalnız.
-Öyle bir şey yapıp yapmayacağımı hocama sorun dedim.ve hemen dışarı çıktım. O an öğretmenlikten bile ayrılmayı düşündüm."
Halis Turgut CİNLİOĞLU 1927 yılında yaşadığı anısını ise şöyle aktarıyor;
1927 yılıydı.Maaşımızı Özel İdare’den alıyoruz. Fakat Özel İdare’nin gelir kaynakları herhalde yeterli değildi ki her ay maaş alamıyor,bir ay alırsak iki ay kalıyordu. Böylelikle sekiz aylığımız birikti.. Bu birikme bütün öğretmenlerin aynı tutarda olsa neyse.. İşitiyoruz ki,falan öğretmene özellikle maaş verilmiş. Falan öğretmene iki maaş tutarında buğday verilmiş. Arkadaşlar "valiye şikayete gidelim" dediler. Gittik "şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş" diye anlatmadık. Yalnız maaşların hepsi bir oluncaya kadar ileri gitmiş olanlara maaş verilmemesini istedik. Vali de öyle emir verdi.
Gel gör ki, bu emir yerini bulmadı. Gene düzensiz maaş verildiğini, maaş karşılığı buğday verildiğini hem de alanlardan duyuyorduk. Valiye tekrar gittik. Olup biteni anlattık.Vali” sanmıyorum” dedi. Biraz düşündü,hademeyi çağırdı.
-Özel İdare Müdürünü çağır buraya. dedi.
Biraz sonra Özel İdare Müdürü geldi. Bu defa Vali bize döndü.
-Size salahiyet veriyorum.Ödeme emirlerini inceleyiniz. Emrim dışı verilmiş maaş senedi bulursanız getiriniz. dedi.
Vali bizim mahcup düşeceğimizi sanıyordu. Fakat biz maaş alanların kendilerinden dinlediğimiz için bulacağımızdan emindik. Gittik, aradık, dört senet bulduk, Valiye getirdik. Senetler bende idi.İlkin bir bayan öğretmenin senedini verdim. Vali ”bu ne ben sana emretmedim mi?" Dedi.Özel İdare Müdürü, kocasının askerde olduğundan söz etti. İkinci,üçüncüsüne "hastaydı, hademeydi " karşılıklarını verdi. Vali Bey iyiden iyiye kızmıştı. Bir sürü söz saydı. Sıra dördüncü senede gelmişti. Bunu özellikle sona bırakmıştım. Üstüste koyduğu senetlerin altına emir dışı verdiği bir senedi yerleştirmiş, senetlerin iğneli bulunduğu ödeme emrine de “muhtelif maaşlar” yazılmış, aylar yazılmamıştı.Valiye senedi verirken “Sizin itimadınızı kötüye kullanmış,ayları mahsus yazmamışlar ” dedim. Vali senedi inceler incelemez kaldırdı."Bunlara da birer maaş ver" dedi.
Ertesi gün ne zaman vereceğini anlamak için gittiğimde soğuk bir şekilde karşılandım. Oturmak, gözlemek istedim, müsaade etmedi. "Burası resmi daire" dedi. Orada oturan Öğretmen Nadire Hanımı göstererek “Bu nasıl oturuyorsa ben de oturabilirim, hem bu kanepeyi ne diye koymuşsunuz?” karşılığını verdim. Dehşetli kızdı. Valiye şikayet edişimizin manasızlığından, buğday meselesinden uzun uzun söz etti, sonunda:
-Sen daha dünkü çocuksun,böyle şeylere aklın ermez. Dedi ve kapıyı gösterdi. Ben de;
-Dünkü çocuk olsam Devlet bana hizmet vermezdi." Dedim ve dışarı çıktım.
Şahsuvar SAVURAN, (Tokat-1934)
Halis Bey ile 1948 senesinde tanıştım. İlk defa ortaokulda coğrafya dersimize geldi. Halis Bey, yolda yavaş yavaş ama kararlı adımlarla yürüyen bir kişiydi. Piknik tipli, 1.75 boylarında, gözlük kullanır, ayağında genel olarak Ruzvelt marka bot olurdu. Elbisesinin altı başka, üstü başka olur ve genelde kahverengi renk ceket giyerdi. Boynundaki kaşkolunun uçlarını sürekli iliklediği ceketinin düğmelerinin arkasına saklardı.
Öğrencilerin hareketlerini A’dan Z’ye kontrol eder ve hatasını gördüğü öğrenciyi okulda yanına çağırır ve kendisini uyarırdı. Sigara içtiğine son derece pişmandır ve içene de düşmandır. Öğrencileri sigara içerken hep helâda yakalardı. O zamanlar öğrencilere şapka takma mecburiyeti vardı. Şapkasını takmayan öğrencileri sürekli ikaz ederdi. Hafızası çok kuvvetlidir. Aradan yıllar geçtiği halde öğrencileri numaralarıyla ve soyadları ile hatırlar. Tatillerde memleketlerine gidecek olan öğrencileri otobüs terminaline kadar takip eder ve kontrollü olarak gönderir, çocukların araçlarına binip binmediğinden emin olurdu. Her dönem himayesine aldığı ve pansiyonda kalan öğrenciler vardı. Onlara ekonomik olarak, yaşam tarzı olarak, eğitimle ilgili olarak emeğini ve ilgisini esirgemezdi.
Hülasa kendisini eğitime ve öğrencilerine adamıştı. Çok disiplinli idi. Okul ve pansiyonda ihtar ve ikazlarına rağmen disiplinsizliğe devam edenleri kesinlikle pansiyondan da okuldan da ayrılmalarını temin ederdi. Derste son derece ciddi olurdu. Hep sıraların arasında gezer, oturmazdı. Zaten onu otururken görende yoktu. Dersleri öğrencileri öğrencilerin dikkatini çekecek şekilde anlatırdı. Ben onun derslerine hiç çalışmadım ama onun anlattıkları ile dersimi ve sınıfımı geçtim.
Orta okuldaki diğer hocalarımız ise şunlardı: Tarihimize Fikret Tümer (Hırt), Müziğimize Basri Bey, Resim ve Elişi dersine ise Hamdi Bey (Kambur Hamdi) gelir ve Beden Eğitimi hocamız İsmail Beyin (Kara İsmail) motosikletinin resmini yaptırırdı. Matematik hocamız Hüseyin Altuğ, Fransızca hocamız Şerif Demirli (Kör Şerif), Türkçe hocamız Fikret Bey (Kel Fikret) idi. Biyolojiye ise Sevinç Hanım (Fındıkkurdu) gelirdi.
Cavit TAHMİSCİOĞLU
Halis CİNLİOĞLU Tokat Ortaokulu’ndan öğretmenimdi. Aynı zamanda kaldığımız pansiyona da o bakıyordu.Oldukça disiplinli biri idi.Doğrusunu söylemek gerekirse ondan çok çekinirdik.Öğrencileri tek tek takip eder,okuldan kaçanların yerini tespit eder, fotoğraflarını çekerdi. Ertesi günü odasına çağırır,ifadesini alır, belgeleri önüne koyardı.
Onun 1939 yılı Aralık ayında Erzincan‘da meydana gelen Tokat, Niksar, Reşadiye ve Erbaa’da da büyük can ve mal kaybına sebep olan deprem sırasındaki özverisini unutmam. Hepimizi pansiyonun bahçesinde topladıktan sonra bilgilendirdi. Ertesi günü de bizlerin memleketlerine gidebilmesi için elinden gelen yardımı yaptı. Harçlığı olmayanların cebine gerekli olanını koydu.
Yıllar sonra Niksar’a geldi. Misafirim oldu. O zaman şehrin en leziz yemeklerinin piştiği Ethem DİCLE’nin lokantasına gittik. Bir iki derken baktım yirmi iki kişi birikti. Halis Hoca’nın Niksar’a geldiğini duyan talebeleri soluğu lokantada alıyordu.Yemek ve sonrası oldukça güzel bir sohbet oldu.Baktım yemeğin parasını ben vereyim diye herkes kasaya doğru hücum ediyor. Dedim ki: "Hocamın içinizde dayağını yemeyen yok. Şimdi nasıl oldu da yemek parası veriyorsunuz?" diye takıldım.Bu sözlerim onun çok hoşuna gitti. Gülerek sırtımı sıvazlayıp bastı kahkahayı.
2. Bölüm "Tokat'ın İdealist Eğitimcisi; Halis Turgut CİNLİOĞLU"
3. Bölüm "Milli Mücadele Yıllarında Tokat ve Halis Turgut CİNLİOĞLU"
3. Bölüm "Milli Mücadele Yıllarında Tokat ve Halis Turgut CİNLİOĞLU"
Hiç yorum yok
Yorum Gönder