Tarihimizle ne kadar gurur duysak azdır. Türkler tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren yaptıklarıyla gönülleri fethederek insanlığın onurunu korumayı başarmıştır. 20.yy ve 21.yy. argümanları içinde kadının sosyalleşmesi adına yapılanlar Türklerin Cumhuriyet ve Aydın kimliğini ön plana çıkarmıştır.
Kahraman Türk kadını, gerek Osmanlı Devleti’nin beylikten imparatorluğa geçişinde gerekse Kurtuluş Savaşı’nda istikbali aydınlık etmek için büyük bir tevazu ve kararlılıkla devletinin yanında olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti birbiri ardına devrimleri gerçekleştirirken çağdaşlaşma yolunda kadınların toplumda hak ettiği değerlere ulaşmasını sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk: "Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" sözünün tescili olarak 3 Nisan 1930 yılında kadınlarımıza belediye seçimlerine katılma hakkı verilmiştir. Bu sayede elinde silahıyla cephelerde mücadele eden Nene Hatun, Tayyar Rahime, Şerife Bacı, Erzurumlu Kara Fatma gibi tarihe geçen birçok kahramanımızın eseri olan Türkiye Cumhuriyeti uygar dünyada söz sahibi olma yolunda önemli adımı atılmış oldu.
Kadın dediğimiz zaman aklımıza; yemek yapar, tarlada çalışır, evde çocuk bakar, ormandan odun getirir, eşine itaat eder gibi durumlar gelirdi. Artık bilinenin aksine Türk kadını ülke idaresinde başbakan, başarılı bir doktor, başarılı bir asker, iyi bir eğitimci olarak toplumun her alanında söz sahibi olarak görebiliyoruz.
Kurtuluş savaşının yorgunluğunu üzerinden atmaya başlayan Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirdiği inkılaplarla dünya milletlerine örnek teşkil etmeye başladı. 1923 yılında Cumhuriyeti ilan ettiğimizde artık yeni bir döneme girmiştik. Toplumumuzda yapılacak yeniliklerden biri de hiç şüphe yoktur ki kadınların hakları ve özgürlükleridir. Toplumun gelişmesi ve yücelmesi sadece erkek varlığıyla olacak bir iş değildi. Kadının desteği ve aklıyla toplumsal bütünleşmesi ve kültürleşmesi daha kolay olacaktır. "Medeni Kanun" kabul edildiğinde artık kadın eşitliğinin yolu açılmış, kız çocuklarının eğitim alarak birçok mesleğe girmelerinin yolu açılmıştı.
5 Aralık 1934 yılında anayasal güvenceye kavuşan kadınların seçme ve seçilme hakkı Mustafa Kemal Atatürk’ün emeğiyle yasallaşmıştır. 3 Nisan 1930’da Belediye Kanunu Kabul edilince kadınlar artık siyaset sahnesinde yer almaya başladılar.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde kadınların seçime katılma oranları %80’lere varmıştı ve söz konusu şehirlerde oy verenlerin %48’e yakının kadınlardan meydana geliyordu.
Kadınlar siyaset içinde olduklarını göstermek için mitingler yapıyor bu sayede düşüncelerini özgürce anlatma imkanı buluyorlardı. Bu gelişmelerin ardından 26 Ekim 1933’te, kadınlara Köy İhtiyar Heyetleri için yapılan seçimlerde seçme ve seçilme hakkı vermek amacıyla, Köy Kanununda değişiklik yapıldı.
3 Aralık 1934’te Anayasanın 10. ve 11. maddelerindeki “Her Erkek Türk” ifadesi “Kadın, erkek her Türk” şeklinde değiştirilmiş ve meclise kanun teklifi yapılmıştır.
5 Aralık 1934’te de Türkiye Büyük Millet Meclisi kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasayı kabul ederek, Türk kadınına yasalar önünde erkeklerle eşit haklar verilmiştir.
Böylece Türk kadını, ATATÜRK’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimle pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır.
Siyasete yön veren Türk Kadınları:
Tansu ÇİLLER: İlk kadın başbakan,
Türkan AKYOL: İlk kadın bakan,
Gül Esin AYDIN: İlk kadın muhtar (Aydın Aydın’ın Çine İlçesi, Karpuzlu Bucağı)
Mebrure GÖNENÇ: Adana Belediyesine seçilen ilk kadın meclis üyesidir
Hatı Çırpan Satı Kadın: Ankara Kazan köyü muhtarlığı ve milletvekilliği
Sabiha GÖRKEY: Sivas milletvekili
Meliha ULAŞ: Samsun milletvekilliği
Tokattan.net ibrahimbeyazit60@gmail.com
İbrahim BEYAZIT'ın Diğer Yazıları
Hiç yorum yok
Yorum Gönder