Uçlarını birleştirip Ordu ile Ünye’den güneye doğru çizerseniz, Karadeniz sahil dağlarından aşarak Kelkit Çayı kenarında kurulan Reşadiye ilçesinde birleşir. Bu iki çizginin kavşak noktasından tam sekiz saat kuzeye doğru yürünürse Canik Dağları’nın 300 metreye yakın kesiminde İskefsür ovasının batı ucunda oturan 300 haneli köyündeyim (Başçiftlik). Memuriyetimin ilk basamağı, yaşım 18’î dolduruyor, mevsim sonbahar, Kasım ayının başladığı ilk gün.
Halk arasında Başçiftlik’in kuruluşuyla ilgili en yaygın şeceresi ise şöyledir: Padişah Yavuz’un Çaldıran kahramanı Mısır kurbanı Sinan Paşa, Horosan’dan gelirken şakır şakır akan bol sularına, balta girmeyen ormanlarına hayran olduğu için Başçiftlik’i kurmuş olmasıydı. 110 yaşında olan Ali Onbaşı’nın söylediğine göre Paşa’nın isteği üzerine Horosan’dan yapılan hamamın duvarları hala durmaktadır. Köyün en bilinen ve en geniş ailesi Tekkeşin Oğulları (Sinan Paşa’nın torunları), en geniş tarım arazilerine sahip ve köyde 33 senelik muhtarlık mührünü de ailenin elinde bulunmaktadır.
Kazım ÖZCAN, hatıratını anlatırken 33 yıldır muhtarlık mührünü elinde bulunduran Tekkeşin Oğulları sülalesinin hakimiyetini 2. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’nda milyonları idare etmesine benzetiyor. Ailenin en önemli özelliği merhametli, adil, cömert ve yardım sever olmasıydı.
Yılın yedi ayı kar altında kalan köyde kışlar çok zor geçmekteydi. Halkın temel geçim kaynağı hayvancılıktı. Fakirliğin, yokluğun kol gezdiği köyde insanlar kıyafetlerini kendileri örerlerdi. Hemen hemen her evde bulunan el tezgahlarında kadınlar için şalvar, erkekler için aba (ceket, kaban) dokunurdu. Çok kaliteli olmayan bu elbiseler insanları üç dört ay idare ederdi. Köyde hali vakti yerinde olanlar ise çapula ve çarık giyerlerdi. Yazın üretilen buğday ise temel besin maddesiydi bu köyde.
Temel ihtiyaçları karşılamak için Niksar’a veya Reşadiye’ye gidilirdi. Halkın ürettiği yumurta, tereyağı, koyun yünü, bal, ekmek ve çulları satmak için Keltepe’nin böğründen 6 saatte gidilen, 6 saatte gelinen Niksar yolculuğu hayatı daha da zorlaştırmaktadır. Bu zorlu yolculukta özellikle kış aylarında yollarda ölenler yaralananlar oluyordu.
Kış mevsiminin bitmesine yakın, artık samanlıklar boşalmış, millette telaş başlar olmuştu. Özellikle Mart ayı Başçiflikliler için dert ayıydı çünkü; evde erzaklar, ahırdaki hayvanların da samanı otu tükenmek üzereydi. Köyün önde gelenleri köy odasında toplanır kimin neye ihtiyacı varsa belirlenir, kimde ne fazla ise ihtiyaç sahiplerine verilmesi kararlaştırılırdı. Bu samimi ve vefalı insanlar arasında olmaktan gurur duyuyor, kendimi artık Başçiftlikli olarak görüyordum.
Hele birde kış bitip bahar ayı geldi mi değmen köy ahalisinin keyfine. Çünkü mayıs ayı demek yaylalara göç demekti. Herkes koyununu, ineğini alır yaylanın yolunu tutardı. Mayısın 15’i dedi mi Başçiftlik’te çift sürme zamanıdır. Herkesi ayrı bir telaş alır köyde, bahar ayı arpa buğday ekim ayıdır; koyunların doğum zamanı, düğünlerin başlama ayıdır. Gençlerin dillerindeki türküler duygulara tercüman olur.
Yayla yolu yar yolu
Çevresinde çiçek dolu
Yayla gülü müsün yuvarlan da gel bana
Gelin misin kız mısın sarılacağım sana
Yıllar geçiyordu bu köyde. Başçiflik’e geleli yedi sene olmuştu. Köyün manevi evladı olmuştum adeta. Osmanlı yıkılmış yeni bir Cumhuriyet kurulmuş, halk bitkin, yorgun ve çok sayıda şehit ve gazi vererek çıkmıştı savaştan. Kurtuluş savaşından Gazi olarak çıkan Cenik Ömer harp günlerini anlatır, köyün büyüğü olarak her anlamda bana destek olurdu. Yokluktan var olma mücadelesi veren bu köyde halkın geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olmasına rağmen sebze meyve yılın belirli dönemlerinde bulunur; onu da Niksar’a Reşadiye’ye gidenler ve parası olanlar alırdı sadece. İlk geldiğim günden beri erkek çocuklarını olduğu kadar kız çocuklarını da okutmak istiyordum. Ne yazık ki köy hayatının ve yokluğun vermiş olduğu zor şartlar çocukları okula değil tarlaya, ev işlerine, sürülere, çobanlığa yönlendiriyordu.
Bu köyde yemekler mutfakta bulunan ocak başında yanan odun ateşinde pişirilirken aynı zamanda odanın da ısınması sağlanarak tasarruf edilirdi. İskefsür Ovası’nın batısında bulunan Başçiftlik’te 32 göz medrese ve köy odası bulunmaktaydı. Dini konular, gelenek ve görenekleri içeren sohbetler köyün önde gelen kişileri tarafından burada yapılırdı. O kişilerden Hasan Hoca ve Ayanoğlu Hacı Emmi maneviyatı güçlü olan insanlardı.
Yemen ellerinde Moskofa esir düşmüş Memet Çavuş, Hasan Hoca (din bilgini- Çorum'da müderrislik yapmıştır), Ahmet çavuş, Memet Ali, Halil Aymak, Topçu Çavuşu Ahmet Pehlivan, Muhtar Ahmet Çavuş, Ali Dayı, Mustafa Usta, Hasan Külekçi köyün önde gelen ihtiyar heyetiydi.
Ve Başçiftlik'te değişim vakti;
Köyün önde gelenleri koyun kesmişler et yapmışlar beni de misafir olarak davet etmişlerdi. 16 kişi yanan ocağın başında bir yandan sohbet ederken diğer yandan da odun ateşinde pişen eti yiyorduk.
Alınan ilk karar Kalederesi’nin üstüne köprü yapılması ve camilerin ahşap olan minarelerinin onarılması oldu.
Köyün en önemli sorunu yeniliğe açık lakin halkı üretime teşvik edecek birinin olmamasıydı. Oysaki arazi üretime müsaitti. Bu köyde kavun karpuz hariç diğer sebze ve meyvelerin yetiştirileceğine kani idim. Bunları köylüye anlatmalı; hıyar, fasulye, kabak, domates, biber yetiştirmek ve üretimini öğretmek gerekiyordu. Niksar’ın o zorlu yollarını aşarak beş altı saate Niksar’a vardım ve sebze meyve tohumları alarak bir bahar sabahında bunların ekimini köylüye gösterdim.
Aylar sonra emeklerimiz karşılığını veriyordu. Fasulyeler dökmüş, kocaman kabaklar olmuş, hıyarlar, maydanozlar mis gibi kokularıyla bahçemi güzelleştiriyordu. Ben, emeğimin karşılığını verimli topraklarda ve buz gibi sularda artık Başçiftlik’te de sebze ve meyve yetiştirildiğini görerek idrak ettim. Sürekli buğday ve arpa ekmek toprağı yormuş verimler iyice azalmış artık başka ürünlere de yönelmenin vakti gelmişti. Sağlığı yerinde olan gençler ve orta yaştaki insanlar Başçiftlik’ten çalışmak için Niksar’a, Erbaa’ya Çarşamba’ya ve Samsun’a giderlerdi. Belki de tarım gelişirse bu insanlar artık gurbete gitmeyecek, kendi geçimlerini sağlayabileceklerdi. Zaten çektikleri zahmetler, yorgunluklar dillere türkü olmuştu adeta.
Sarı çiçek Meryemim
Boyun alçak Meryemim
Düşman kol kol olmuş
Haydi kaçak Meryemim
Ak koyun meler gelir
Dağları deler gelir
Merak etme gülüm
Bir gün baş başa gelir
Köyde atları olanlar yün ve buğday karşılığında Ordu ve Cenik köylerinden patates, Zile’den nohut getiriyorlardı kışın yemek için. Acaba orada Ordu’da yetişen patates Başçiftlik’te yetişmez miydi? Bu sorunun cevabını aramak için bahçeme ektiğim patatesler yeşillenince öğrenmiş oldum ve benden mutlusu yoktu artık. Çünkü kendi kaderini yaşamaya mecbur kalan gönlü zengin köye tarımı öğreterek vefa borcumu ödeyecektim. Artık insanlar arpa ekmeği değil çeşitli sebze ve meyveleri hem üretecek hem de yiyecekti. Artık muvaffak olursam köylü bolluğa kavuşacaktı, tek isteğim de buydu.
1933’lü yıllarda (tahmini) Başçiftlik, hem okuma yazama oranının arttığı hem de başta patates olmak üzere bal üretimi ve muhtelif sebzelerle Niksar, Reşadiye ve Tokat’ı besleyen bir çiftlik olmuştu. Sadece tarımda değil giyim kuşamda da değişikliğe gidildi (ceket, pantolon, ayakkabı…)
Balkanlarda Bir Türk Köyü | 11.08.2020
Adım Agop Memleketim Tokat | 22.04.2020
Ertuğrul Dursun ÖNKUZU’nun Ardından | 16.11.2019
Anlayamadığımız Başçiftlik | 14.10.2019
Kenevir, Tokat’a Umut Olur Mu? | 06.04.2019
Bir Gönül Ozanı Kıvırcık Ali | 14.01.2019
Sessiz Tarih: Bekir Sami KUNDUH | 30.10.2018
Bir Kahramanlık Destanı: Köroğlu | 23.09.2018
Tokat'lının Gülmeyen Yüzü | 27.05.2018
Tarihe Yön Verenlerden Ahmet GÜRKAN | 16.02.2018
Seyyah Gözüyle Tokat | 17.12.2017
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü | 04.12.2017
Ahmet Taner KIŞLALI'nın Ardından | 20.11.2017
Kıyamet-i Suğra | 23.10.2017
Zile'li İba Pehlivan | 07.08.2017
Hasreti İle Yandığım Memleket | 20.05.2017
Tokat'lı Eski Kabadayı Şık Manol | 24.04.2017
Tokat'lı Genç Mucit Muammer KALENDER | 25.03.2017
Tokat'lı Şeyhülislam Mehmet Tahir Efendi | 07.03.2017
Genç Osman Destanı | 13.02.2017
Kaybolan Mahalle Kültürümüz | 18.01.2017
Tokat Kültüründe Yazmacılık | 19.12.2016
Hiç yorum yok
Yorum Gönder