Tarihimizin derinlikli biçimde araştırılıp aktarılması, geniş halk kitlelerine sevdirilmesi, yurt içinde ve yurt dışında, başta akademik platformlar ve medya ortamı olmak üzere tüm kesimlerle paylaşılmasındaki katkılarıyla dünya çapında tanınan ünlü tarihçi, akademisyen Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Hürriyet Gazetesindeki köşesinde “Gazi Osman Paşa” başlıklı bir yazı kaleme aldı. ORTAYLI, yazısında: “1960’lara kadar Gazi Osman Paşa isminin pek yaygın kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Ancak 27 Mayıs devriminden sonra büyükşehirdeki semtlere, sokak ve okullara onun adı yaygın olarak verildi. Modern ordunun çağdaş eğimine, komutanlarının ve geleneksel savaş yeteneğinin temsilcisi olarak anılmaktadır. " ifadelerine yer verdi.
Prof. Dr. İlber ORTAYLI, tarihimizin derinlikli biçimde araştırılıp aktarılması, geniş halk kitlelerine sevdirilmesi, yurt içinde ve yurt dışında, başta akademik platformlar ve medya ortamı olmak üzere tüm kesimlerle paylaşılmasındaki katkıları nedeniyle tarih dalında 2017 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülüne layık görüldü.
Akademik çalışmalarının yanı sıra Hürriyet Gazetesinde de haftalık yazılar kaleme alan Prof. Dr. İlber ORTAYLI, gazetedeki köşesinde 1 Nisan 2018 Pazar günü “Gazi Osman Paşa” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Prof. Dr. ORTAYLI, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'nın hayatına dair bilinmeyenlerle ilgili köşe yazısında şunları okuyucuya aktardı;
"TOKATLI Yağcıoğulları’nın tek erkek çocuğu olarak 1833’te doğdu. Ailecek İstanbul’a göç ettiler. Askerlik hayatına Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’nde küçük yaşta başladı. Osmanlı subay sınıfının yetiştirilmesi en geç ortaokul sıralarında başlar. Askerliği yüksek tahsille bağdaştırmak bu mesleğin talim yönünü ciddiye almamaktır.
TÜRK ORDUSUNA MAHSUS KARİYER
Mekteb-i Harbiye’yi 1853 yılında bitirdi. Erkân-ı Harb sınıfına kayrıldıysa da Kırım Harbi çıktığı için asteğmen rütbesiyle gittiği savaşta üsteğmenliğe yükseldi ve Kırım Savaşı sonrasında Erkân-ı Harb eğitimini tamamladı. Kadastro usulünde haritanın yeniden çizilmesi gibi teknik bir hizmette sivrildi. Zamanın ordularında görülmeyen münhasıran Türk ordusuna mahsus bir kariyer izlemiştir. Suriye’de başlayan ayaklanma sebebiyle Cebel-i Lübnan’da, 1866’da Girit İsyanı’nda adadaydı. Buralarda temayüz etti, yani başarılarıyla göze çarptı. Ardından Yemen’de tuğgeneralliğe (mirlivalığa) çıktı. İki yıl sonra Rumeli’dedir. Sancak dediğimiz Yenipazar tümen komutanı, İşkodra ve Bosna komutanlıkları, ardından tekrar Niş ve Vidin komutanlıkları ve Sırp prensliğinin 2 Temmuz 1876’da Osmanlı’ya savaş ilan etmesi dolayısıyla sıcak harbin kahramanlığına yükseldi. Rusya’nın var gücüyle ve komutanlarıyla destekliği Sırbistan’ı ve gönüllü müttefikleri üst üste yendi, asıl şöhreti burada kazandı.
SAVAŞLARI KAZANDI AĞIR KIŞA YENİLDİ
Osmanlı-Rus Savaşı 24 Nisan 1877’deki harp ilanıyla başladı. 7 Temmuz’da kendi kolordusuyla Plevne’ye ulaştı. Rus kuvvetleriyle yaptığı 3 Plevne Savaşı’nda da bu saldırıları kırdı. Ancak ağırlaşan kış şartları ve ikmal sistemindeki aksamalar dolayısıyla aralık ayında kuşatmayı yarma teşebbüsü kesintiye uğradı. Paşa yaralandı ve 40 bin kişilik kuvvet ağır kayıplar verdi. Bundan sonrası Osman Paşa’nın Plevne’de kazandığı gazilik unvanı ve mareşal olarak anılmasıdır.
ÇAR, SAYGISINDAN KILICINI ALMADI
Rusya’daki esaret hayatında her yerde büyük takdirle karşılandı. Balkan Slavları ve Rus ordu saflarında tecrübeli askerler onu keskin kararları kadar harp sanatı ve fennindeki ustalığını da kabul etmişlerdir. Çar II. Alexander esaretin başında onun kılıcını almadı, kendisine iade etti. Esaretin sonraki safhasında üstün askeri nişanlarla taltif edildi. Osmanlı-Rus Savaşı’nda Avrupa’nın entelektüelleri hatta Karl Marx ve Engels bile Rusya’ya karşıydılar. Nitekim bu savaşın sonunda Rusya’nın Ayastefanos Barışı’yla mühürlemek istediği galibiyeti Avrupa reddetti. 1878 Berlin Kongresi Rusya’nın ümitlerini kırdığı gibi yarı bağımsızlık kazanan Bulgaristan prensliğinin başbakanı Stambulof’un Alman-Avusturyacı politikası da Rusları çok hayal kırıklığına uğratmıştır.
1881’de meşum suikastla hayatını kaybeden II. Alexander’ın yerine geçen III. Alexander Türkiye ile barışçıl bir politika gütmeyi tercih edecektir. Plevne Savaşı ve Erzurum cephesinde Türk askerlerinin dayanıklılığı, benzer niteliklere sahip Ruslarla olan savaşları ve mücadeledeki iki tarafın direnci, yabancı gözlemciler tarafından da belirtilmiştir. Bu savaş Rusya’ya bir kazanç getirmedi ve ta 1914’te Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov’un İngiltere’ye güvenen muhafazakâr ve hayalperest saldırgan diplomasisine kadar da Kont Sergey Yulyeviç Vitte gibi aklı başında devlet adamları Türkiye ile Cihan Harbi’ne girmeyi aslında tasvip etmemişlerdir.
ABDULHAMİD’Cİ DE DARBECİ DE DEĞİLDİ
Gazi Osman Paşa saray müşiri olarak adeta II. Abdülhamid’in göz önündeydi. Sultan Abdülhamid’in Almanya ile askeri ittifak ve Alman heyetlerini celbetmesi dışarıya karşı bir gösteri politikasıdır. Abdülhamid, Almancı genç subayların tavrını tenkit ettiğinde gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu belirtirdi. Gazi Osman Paşa, Sultan Abdühamid’ci değildi. Bazı politikalarını tenkit ettiği çok açıktır, fakat 1875 yılı darbesini hazırlayanları da tutmadığı biliniyor. Bundan tam 118 yıl evvel 5 Nisan’da vefat etti.
ADI 27 MAYIS’TAN SONRA YAYGINLAŞTI
1960’lara kadar Gazi Osman Paşa isminin pek yaygın kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Ancak 27 Mayıs devriminden sonra büyükşehirdeki semtlere, sokak ve okullara onun adı yaygın olarak verildi. Modern ordunun çağdaş eğimine, komutanlarının ve geleneksel savaş yeteneğinin temsilcisi olarak anılmaktadır. 1878 yılı mart ayının sonunda da Rusya’da esaretten döndüğü vakit İstanbul halkı onu muhteşem bir tören ve nümayişle karşılamıştı. Bu tip siyasi kişilikler idarecilerin her zaman onlardan çekinmeye ve ihtiyatlı davranmaya adeta zorlar..."
Akademik çalışmalarının yanı sıra Hürriyet Gazetesinde de haftalık yazılar kaleme alan Prof. Dr. İlber ORTAYLI, gazetedeki köşesinde 1 Nisan 2018 Pazar günü “Gazi Osman Paşa” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Prof. Dr. ORTAYLI, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'nın hayatına dair bilinmeyenlerle ilgili köşe yazısında şunları okuyucuya aktardı;
"TOKATLI Yağcıoğulları’nın tek erkek çocuğu olarak 1833’te doğdu. Ailecek İstanbul’a göç ettiler. Askerlik hayatına Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’nde küçük yaşta başladı. Osmanlı subay sınıfının yetiştirilmesi en geç ortaokul sıralarında başlar. Askerliği yüksek tahsille bağdaştırmak bu mesleğin talim yönünü ciddiye almamaktır.
TÜRK ORDUSUNA MAHSUS KARİYER
Mekteb-i Harbiye’yi 1853 yılında bitirdi. Erkân-ı Harb sınıfına kayrıldıysa da Kırım Harbi çıktığı için asteğmen rütbesiyle gittiği savaşta üsteğmenliğe yükseldi ve Kırım Savaşı sonrasında Erkân-ı Harb eğitimini tamamladı. Kadastro usulünde haritanın yeniden çizilmesi gibi teknik bir hizmette sivrildi. Zamanın ordularında görülmeyen münhasıran Türk ordusuna mahsus bir kariyer izlemiştir. Suriye’de başlayan ayaklanma sebebiyle Cebel-i Lübnan’da, 1866’da Girit İsyanı’nda adadaydı. Buralarda temayüz etti, yani başarılarıyla göze çarptı. Ardından Yemen’de tuğgeneralliğe (mirlivalığa) çıktı. İki yıl sonra Rumeli’dedir. Sancak dediğimiz Yenipazar tümen komutanı, İşkodra ve Bosna komutanlıkları, ardından tekrar Niş ve Vidin komutanlıkları ve Sırp prensliğinin 2 Temmuz 1876’da Osmanlı’ya savaş ilan etmesi dolayısıyla sıcak harbin kahramanlığına yükseldi. Rusya’nın var gücüyle ve komutanlarıyla destekliği Sırbistan’ı ve gönüllü müttefikleri üst üste yendi, asıl şöhreti burada kazandı.
SAVAŞLARI KAZANDI AĞIR KIŞA YENİLDİ
Osmanlı-Rus Savaşı 24 Nisan 1877’deki harp ilanıyla başladı. 7 Temmuz’da kendi kolordusuyla Plevne’ye ulaştı. Rus kuvvetleriyle yaptığı 3 Plevne Savaşı’nda da bu saldırıları kırdı. Ancak ağırlaşan kış şartları ve ikmal sistemindeki aksamalar dolayısıyla aralık ayında kuşatmayı yarma teşebbüsü kesintiye uğradı. Paşa yaralandı ve 40 bin kişilik kuvvet ağır kayıplar verdi. Bundan sonrası Osman Paşa’nın Plevne’de kazandığı gazilik unvanı ve mareşal olarak anılmasıdır.
ÇAR, SAYGISINDAN KILICINI ALMADI
Rusya’daki esaret hayatında her yerde büyük takdirle karşılandı. Balkan Slavları ve Rus ordu saflarında tecrübeli askerler onu keskin kararları kadar harp sanatı ve fennindeki ustalığını da kabul etmişlerdir. Çar II. Alexander esaretin başında onun kılıcını almadı, kendisine iade etti. Esaretin sonraki safhasında üstün askeri nişanlarla taltif edildi. Osmanlı-Rus Savaşı’nda Avrupa’nın entelektüelleri hatta Karl Marx ve Engels bile Rusya’ya karşıydılar. Nitekim bu savaşın sonunda Rusya’nın Ayastefanos Barışı’yla mühürlemek istediği galibiyeti Avrupa reddetti. 1878 Berlin Kongresi Rusya’nın ümitlerini kırdığı gibi yarı bağımsızlık kazanan Bulgaristan prensliğinin başbakanı Stambulof’un Alman-Avusturyacı politikası da Rusları çok hayal kırıklığına uğratmıştır.
1881’de meşum suikastla hayatını kaybeden II. Alexander’ın yerine geçen III. Alexander Türkiye ile barışçıl bir politika gütmeyi tercih edecektir. Plevne Savaşı ve Erzurum cephesinde Türk askerlerinin dayanıklılığı, benzer niteliklere sahip Ruslarla olan savaşları ve mücadeledeki iki tarafın direnci, yabancı gözlemciler tarafından da belirtilmiştir. Bu savaş Rusya’ya bir kazanç getirmedi ve ta 1914’te Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov’un İngiltere’ye güvenen muhafazakâr ve hayalperest saldırgan diplomasisine kadar da Kont Sergey Yulyeviç Vitte gibi aklı başında devlet adamları Türkiye ile Cihan Harbi’ne girmeyi aslında tasvip etmemişlerdir.
ABDULHAMİD’Cİ DE DARBECİ DE DEĞİLDİ
Gazi Osman Paşa saray müşiri olarak adeta II. Abdülhamid’in göz önündeydi. Sultan Abdülhamid’in Almanya ile askeri ittifak ve Alman heyetlerini celbetmesi dışarıya karşı bir gösteri politikasıdır. Abdülhamid, Almancı genç subayların tavrını tenkit ettiğinde gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu belirtirdi. Gazi Osman Paşa, Sultan Abdühamid’ci değildi. Bazı politikalarını tenkit ettiği çok açıktır, fakat 1875 yılı darbesini hazırlayanları da tutmadığı biliniyor. Bundan tam 118 yıl evvel 5 Nisan’da vefat etti.
ADI 27 MAYIS’TAN SONRA YAYGINLAŞTI
1960’lara kadar Gazi Osman Paşa isminin pek yaygın kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Ancak 27 Mayıs devriminden sonra büyükşehirdeki semtlere, sokak ve okullara onun adı yaygın olarak verildi. Modern ordunun çağdaş eğimine, komutanlarının ve geleneksel savaş yeteneğinin temsilcisi olarak anılmaktadır. 1878 yılı mart ayının sonunda da Rusya’da esaretten döndüğü vakit İstanbul halkı onu muhteşem bir tören ve nümayişle karşılamıştı. Bu tip siyasi kişilikler idarecilerin her zaman onlardan çekinmeye ve ihtiyatlı davranmaya adeta zorlar..."
Tokattan.net
Hurriyet.com.tr
a24.com.tr