T
ürküler, içinde yaşadığı coğrafyanın kültürünü, sanatı, inançlarını, geleneklerini, acı ve tatlı yaşanmışlıklarını, söz, ritim ve musiki ile ruhlara işleyen en önemli sözlü kaynaklardır. Ve her türkü içinde bir öykü barındırır. Tokat'ın kültürel zenginliği ile öne çıkan Reşadiye'de kimilerine göre "Zenginin delisi, Fakirin velisi" olarak anılan Deli Şükrü'nün ve O'na yakılan türkünün düğünlerden TRT repertuvarına uzanan gerçek hikayesini araştırdık.
Şükrü ALDEMİR bilinen namıyla Deli Şükrü, Reşadiye'nin Kızılcaören'de Hacı Osmanoğullarından Hüseyin Efendi'nin 5 kız ve 2 erkek toplam 7 çocuğundan biri olarak dünya gelmiştir. Küçük yaşta babasını kaybetmiş ve amcası Ethem Efendi'nin yanında büyümüştür. Amcasının gözetiminde büyümesi bazı disiplinsizlikleri yanında getirmiştir. Yöredeki bazı taşkın hareketleri nedeniyle halk arasında Deli Şükrü namını almıştır.
O dönem Reşadiye Sivas vilayetine bağlıdır. Yöre halkının şikâyeti üzerine Deli Şükrü, Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından Gümüşhane Yöresi’nde Angıldere’ye sürgüne gönderilmiştir. Şikâyetin Reşadiye’nin Çakraz Köyü’nden Zaimoğlu tarafından yapıldığı söylentisi de vardır. Reşit Paşa, sürgünlükle yetinmez Deli Şükrü’yü Sivas Cezaevi’ne aldırmıştır.
Deli Şükrü hapiste yatarken Sivas eşraflarından birisi Vali Reşit Paşa'ya bir at hediye eder. At huysuz olduğu için kimse binemez. Birçok kişi dener; fakat, hiç kimse ata binmeyi bir türlü başaramaz. Buna binse binse biniciliği ile meşhur olan Deli Şükrü biner derler. Durum Reşit Paşa'ya iletilir. Vali Reşit Paşa, Deli Şükrü'yü getirtir, ata binmesini ister; ancak, Vali'nin çevresindekiler Deli Şükrü'nün kaçabileceğini söylerler. Vali bu tür endişeleri kabul etmez. Ne pahasına olursa olsun Deli Şükrü'yü ata bindirir. Deli Şükrü atın yelesinden tutar, atı sever, okşar ve bir sıçrayışta ata atlar, gözden uzaklaşır. Arkadan dedikodular başlar, birçoğu Deli Şükrü'nün gelmeyeceğini söylerler; fakat, Deli Şükrü, dedikoduları haksız çıkartarak geri döner. Reşit Paşa, Deli Şükrü'nün bu mertçe davranışını takdirle karşılar ve Deli Şükrü'yü yanına çağırtır, gönlünü alır ve bir kaçta hediye vererek affettiğini söyler.
Deli Şükrü'nün Ardından
1940'lı yılların başında vefat eden Deli Şükrü hakkında bir çok hikaye anlatılır. Yaptığı taşkınlıklar halk arasında tepki çekse de kimilerine göre O, zenginin delisi, fakirin velisidir. Deli Şükrü'nün memleketi Kızılcaören beldesi Reşadiye ile Ordu'nun Mesudiye ilçesinin tam ortasındadır. Bu nedenle Deli Şükrü, Mesudiye'ye sürekli gider gelir. Deli Şükrü'nün namı Mesudiye'de de yürür ve Mesudiye'de O'nunla ilgili bir çok hikaye anlatılır. Hikayelerden biri şöyledir;
Deli Şükrü Mesudiye'ye gider. Yemek için gittiği lokantadan yoğurt ister. Yoğurt yok diye vermezler. Yine aynı şekilde bir defasında da Mesudiye'de yumurta bulamaz. Bunun üzerine Mesudiye'nin hafta pazarı olan gün Mesudiye köylerden gelen yolları adamlarına kestirir, köylerden gelen yoğurtların ve yumurtaların parasını öder yoğurtları yere döktürür, yumurtaları da kırdırır, Mesudiye'ye birkaç hafta yoğurt ve yumurta göndermez.
Diğeri ise şöyledir;
Mesudiye'nin Ilışar Köyü küpçülük ile geçinen bir köydür. Yaptıkları küpleri satmak için eşeklere yüklerler başka köylere götürürler. Deli Şükrü birkaç kez bu küp yüklü eşekleri durdurur. Küpleri bir tepeden yuvarlatır, bazen de küpleri üst üste koydurur kurşuna dizermiş. Küplerin parasını da değeri üzerinden ödermiş.
Halk Edebiyatı Araştırmacısı, eğitimci ve yazar Hayrettin KOYUNCU, Deli Şükrü ile ilgili Kızılcaörenli İsmail Çoban’dan dinlediği hatıratı şöyle aktarıyor;
Deli Şükrü’nün o günün eşkıyalarından Soyatarıoğlu ile de bir olayı vardır. Soytarıoğlu Ordu yöresinde tanınan en azılı eşkıyalardandır. Gürcüler karısını kaçırmışlar o da en çok Gürcüleri öldürür. Perşembe Yaylası’nda bir gün çakır keyf bir durumda iken Deli Şükrü, Soytarıoğlu’na atıp tutuyor. Bu sözler Soytarıoğlu’nu ulaştırılıyor. Kısa bir süre sonra Soytarıoğlu Reşadiye’nin Baydarlı, Danişment ve Konak Köyü üzerinden çetesi ile birlikte Kızılcaören Beldesi’ne giriyor. Durumu daha önce haber aldığı için Deli Şükrü Reşadiye’nin Feselek Köyü’ne (Murat Kaya) kaçırılıyor. Soytarıoğlu köyü iyice aramasına karşın Deli Şükrü’yü bulamıyor. (Bu olayı o günü yaşamış olan Kızılcaörenli İsmail Çoban’dan dinledim.) İsmail Çoban, o zaman 90 yaşında idi.
Deli Şükrü Türküsü
Bu türkü, Deli Şükrü'nün Gümüşhane Yöresi'ndeki Angıldere'ye sürgünlüğü zamanında ortaya çıkmıştır. Deli Şükrü'nün torunları ve akrabaları halen Reşadiye'nin Kızılcaören kasabasında oturmaktadırlar, adına uydurulan türkünün kim tarafından yakıldığı bilinmemektedir.
Tokat, Ordu ve Sivas bölgesinde düğünlerin vazgeçilmezi olan bu türkü, Halk Edebiyatı Araştırmacısı Hayrettin KOYUNCU tarafından 05 Aralık 1981 tarihinde derlenir, kaynak kişisi İsmail ÇOBAN ve yöre Reşadiye Kızılcaören olarak TRT Türk Halk Müziği Repertuvarına 2640 numarası ile kayda alınır. Türkü artık düğünlerden ulusala taşınır, yerel ve ulusal sanatçılar tarafından plaklara okunmaya başlanır. Türkiye bu türküyü ilk Mihrican BAHAR'ın sesinden dinler.
Deli Şükrü derler namım varidiMağruptan maşruba (doğudan batıya) şanım var idiZaimoğlu’nda ahım vardı.Gelme emmim gelme dönmem geriyeBeni sürdüler Angıldere’yeKonaklar yaptırdım uzun çarşıyaCamlı pencereleri karşı karşıyaHaber anlatamadım Reşit Paşa’yaÇekin kıratımı nalbant nallasınSağına soluna çekiç sallasınEyer vurun ak perçemi parlasınKıratımı çekin binek taşınaElim yetişmiyor eyer kaşınaBenden selam edin Hamdi kardaşımaKırat damla kiril kiril kişniyorBeş bacım var evde nakış işliyorHamdi kardeşim bilmem nişliyor.
"Konaklar yaptırdım uzun çarşıya" sözü Deli Şükrü'nün 1939 depreminde yıkılan Reşadiye'de bulunan gayrimenkullerini vurgulamaktadır. Deli Şükrü'nün vefatı sonrasında türkü söylenirken ikinci mısranın birinci bölümünden sonra "ağla anam" veya "ağla bacım" sözleri araya konur. "Gelme emmi gelme" sözünün Deli Şükrü'nün babası olmadığından kendisi ile amcasının ilgilenmesinden kaynaklanmaktadır.
Koleksiyonevi.net
Hayrettin KOYUNCU, Öyküleriyle Türkülerimiz